Bütün kötülüklerin başlangıç durumu, aklın çok ses çıkarıp boş olma hali, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma durumudur cehalet...
Şu dünyada tahammülümün olmadığı yegâne olgudur. Buradan "ben acayip bilgiliyim!" gibi bir anlam çıkmasın. Kendi cahil anlarıma da sinir olan biriyim zaten. Herhangi bir konuda, bir şeyler bilmemek ya da hiçbir şekilde konuya hâkim olmamak cahil kılmaz. Bilgisiz kılar. Bilgisizlik, cehalet değildir. Cehalet, bilgisiz olunan bir konuda, bilmemeyi ört bas ederek bildiğini savunmaktır. Bilgisizlik, öğrenerek giderilir. Cehalet ise aptalların kolaycılığı ve yüzsüzlüğüdür. Çoğu zaman ‘’bilmediğimi bildiğimi iyi bilirim.’’ Ayrıca bilmediğinin farkında olan biriyim.
En aydınla en karanlık arasındaki uçurumu yaratır. Önyargı ile yapmış olduğu izdivaçtan, nefret adında nur topu gibi, afacan mı afacan, ele avuca sığmayan bir evladı vardır ve örgütlenmeyi kolaylaştıran bir eylemdir.
Johann Wolfgang, şöyle bir şey demiş zamanında; Hiçbir şey eyleme geçmiş cehalet kadar korkunç olamaz. İnsan bedeninde asalet yükü fazlaysa gelişebilecek durum. Birilerini size yabancılaştıran kibir ve kıvanç hallerinin sebep olabileceği at gözlüğü takma zamanlarıyla paralel gelişir cahiliye dönemleri.Kan kadar damarla işlemiş, kemik kadar yerleşik kişilik detayı. Nasıl geçmediğini biliyoruz da, nasıl geçtiğini bilen varsa bir adım öne çıksın.
Övmek isterdim cehaleti, gerçekten mutlu yapar insani, rahat eder cahil insan demek isterdim, ama, diyemedim işte, affedin beni zamane gençleri. Cehalete her şeyden çok değer vermeye başladık, okulumuza kariyer için, kitapçıya popüler kültürü takip için gidiyoruz, bütün değerli bilgilerimizi televizyondan ve pop albümlerinden alıyoruz, internette ise sadece geyik yapıyoruz.
Sisteme ayak uyduran, sorgulama yeteneğini geliştirmeyen, hayatın mutfak ve tuvalet arasında olduğunu zanneden enteresan bir genç nesil yetişiyor. İmdat!!!
İçeriye giren bilgiyi seçemiyoruz bile. Öyle ya, işimize yaramayacak tonla saçma sapan bilgiyi ne yapacağız ki, ne işe yararmış kalın kalın kitaplar, felsefeymiş, bilimmiş, sanatmış kim takar? Adam sen deee. Geçip gidiyoruz bu dünyadan. Serin tutmak lazım kafayı, hafif tutmak lazım, hayat böyle daha güzel.
Adam olmak için güzel bir vücudun olacak önce, sonra bir araban, sonra o arabanın içinde ve önünde boy boy resim çektirip, sosyal medyadan paylaşacaksın, bir evin, bir işin, bir eşin, budur olay ya, gerisi hikâye.
Bu hastalığa kapılan kitle için tek temennim; Umarım rastgele ve tamamen tesadüfi biçimde beyinlerine ulaşan bilgi kırıntıları mucizevi biçimde anlamlı bir sıraya girerler ve bir an için bir ışık görüp, vazgeçerler bu hallerinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder